Bilmemek ayıp değil, öğrenmemenin ayıp sayıldığını sanırım duymuş olmalısınız.
Bu kentte insanlarımız “öğrenmeme” ayıbı içerisinde yaşamayı seviyor gibi anlamaya başladım.
Bir kurum veya kuruluşa gidiyorsunuz, çalışanlara bakıyorsunuz bilgisayarın başında internette bir takım oyunlar oynuyorlar haberleri okuyorlar veya sosyal paylaşım sitelerine girerek mesailerini doldurmaya çalışıyorlar.
Vatandaş geliyor, kurum veya kuruluşta çalışan görevliden istediğini alamayabiliyor. Diyelim ki, bir konuda bilgi alacak veya bir belge doldurulması gerekiyor. Bilgi alacağı kuruma telefonla ulaşamıyor.
Verilen numarayı arayan vatandaşın karşısına çıkan operatördeki ses, 1’e bas, 2’ye bas,. 3’e bas… diyerek yönlendirmeye çalışıyor. Vatandaş denileni yapıyor ama bu kez karşısındaki ses; “eksik ya da hatalı çevirdiniz!”şeklinde yanıt veriyor.
Vatandaş böylesi kuruluşlara ulaşamamaktan yorulmuş ve strese girmiş halde iken, o kurumla ilgili bir yere gidiyor, işte asıl sorun burada. O kurumda çalışanlar da ulaşamadığı veya bu işi bilmedikleri olaylarına da rastlayabiliyorsunuz!
Bir başka örnek; bir kurumla ilgili işiniz var diyelim. İşleminiz resmi kurumlarla iletişimde bilgisayar ağı üzerinden birbirlerini görebiliyorlar. TC numaranızı verdiğinizde işlemleriniz yapılıp, yine internet üzerinde karşıdaki kuruma gönderilmesi olayını bilemeyen görevlilerle karşılaşabiliyorsunuz.
Bu konuda karşı kuruma gidip belgeyi elden istemeye kalktığınızda, kurum yetkilisi; “bizim sistemimiz geldiğiniz kurum tarafından görülebiliyor. Sizi neden buraya kadar yordular ki!”diye yanıt veriyor.
Diyelim bir kitap bastıracaksınız, kitap basma yetkisi bulunan matbaada ISBN numarasını bilen birilerini bulamıyorsunuz. Bandrol alma veya ISBN numarası alabilmek için bilgi sahibi olmadıklarından kitap bastıracak kişiye ‘kendisinin alması’ isteniyor.
Oysa kitap basabilme hakkı bulunan matbaalarda en az bir kişinin bu sistemi bilmesi ve öğrenmesi gerekiyor. Çünkü, bandrol alınması ile ilgili olarak, matbaanın bilgileri ve basım için aldığı yetki numarası da isteniyor.
Bu ve benzeri durumların öğrenilmemiş olması insanlara zor anlar yaşatırken, kentte böylesi kısır bilgiler nedeniyle insanlarımız da il dışında başka yerlere gitmek zorunda kalıyorlar.
Her zaman paramızın kendi kentimizde kalması için uğraşırız, paramız başka illere gitmesin diye konuşuruz. Ancak, karşımıza çıkan bu sorunlar, yani bilgi öğrenmek yerine günü gün etmek, önüne gelen işi yapmak veya kendini geliştirmeme anlayışı ile çalışanların sayesinde doğal olarak insanlar başka illere gitmek zorunda kalıyorlar.
Bir zamanlar bir arkadaşımın başına gelenleri anlatmıştım bu sütunlarda. Şanlıurfa’da Polis olan oğlunu evlendirmek için cehiz setini Osmaniye’de memleketinde almak isteyen baba, mağazaları dolaşır.
Ayağında şalvar, başında kasket olduğu gören işyerindeki tezgahtarlar; “Bizde size göre cehiz yok amca!” diye karşılık verirler.
Osmaniye’de üç mağazada bu olayı yaşayan baba, eve gidince ayağındaki şalvarı yırtıp çöpe atar. Bir takım elbise giyip yeniden aynı mağazalara geldiğinde daha farklı karşılanır.
Ama bu kez de, Osmaniye’den cehiz setini almayıp gidin Şanlıurfa’dan alır, hem de taşıma parasından kurtulur.
Bu kentte öğrenmeme ve esnaflık anlayışı eksik olduğu sürece, insanlarımızın başka illere gitmesine kızmıyorum artık… Saygılarımla…
Bu kentte insanlarımız “öğrenmeme” ayıbı içerisinde yaşamayı seviyor gibi anlamaya başladım.
Bir kurum veya kuruluşa gidiyorsunuz, çalışanlara bakıyorsunuz bilgisayarın başında internette bir takım oyunlar oynuyorlar haberleri okuyorlar veya sosyal paylaşım sitelerine girerek mesailerini doldurmaya çalışıyorlar.
Vatandaş geliyor, kurum veya kuruluşta çalışan görevliden istediğini alamayabiliyor. Diyelim ki, bir konuda bilgi alacak veya bir belge doldurulması gerekiyor. Bilgi alacağı kuruma telefonla ulaşamıyor.
Verilen numarayı arayan vatandaşın karşısına çıkan operatördeki ses, 1’e bas, 2’ye bas,. 3’e bas… diyerek yönlendirmeye çalışıyor. Vatandaş denileni yapıyor ama bu kez karşısındaki ses; “eksik ya da hatalı çevirdiniz!”şeklinde yanıt veriyor.
Vatandaş böylesi kuruluşlara ulaşamamaktan yorulmuş ve strese girmiş halde iken, o kurumla ilgili bir yere gidiyor, işte asıl sorun burada. O kurumda çalışanlar da ulaşamadığı veya bu işi bilmedikleri olaylarına da rastlayabiliyorsunuz!
Bir başka örnek; bir kurumla ilgili işiniz var diyelim. İşleminiz resmi kurumlarla iletişimde bilgisayar ağı üzerinden birbirlerini görebiliyorlar. TC numaranızı verdiğinizde işlemleriniz yapılıp, yine internet üzerinde karşıdaki kuruma gönderilmesi olayını bilemeyen görevlilerle karşılaşabiliyorsunuz.
Bu konuda karşı kuruma gidip belgeyi elden istemeye kalktığınızda, kurum yetkilisi; “bizim sistemimiz geldiğiniz kurum tarafından görülebiliyor. Sizi neden buraya kadar yordular ki!”diye yanıt veriyor.
Diyelim bir kitap bastıracaksınız, kitap basma yetkisi bulunan matbaada ISBN numarasını bilen birilerini bulamıyorsunuz. Bandrol alma veya ISBN numarası alabilmek için bilgi sahibi olmadıklarından kitap bastıracak kişiye ‘kendisinin alması’ isteniyor.
Oysa kitap basabilme hakkı bulunan matbaalarda en az bir kişinin bu sistemi bilmesi ve öğrenmesi gerekiyor. Çünkü, bandrol alınması ile ilgili olarak, matbaanın bilgileri ve basım için aldığı yetki numarası da isteniyor.
Bu ve benzeri durumların öğrenilmemiş olması insanlara zor anlar yaşatırken, kentte böylesi kısır bilgiler nedeniyle insanlarımız da il dışında başka yerlere gitmek zorunda kalıyorlar.
Her zaman paramızın kendi kentimizde kalması için uğraşırız, paramız başka illere gitmesin diye konuşuruz. Ancak, karşımıza çıkan bu sorunlar, yani bilgi öğrenmek yerine günü gün etmek, önüne gelen işi yapmak veya kendini geliştirmeme anlayışı ile çalışanların sayesinde doğal olarak insanlar başka illere gitmek zorunda kalıyorlar.
Bir zamanlar bir arkadaşımın başına gelenleri anlatmıştım bu sütunlarda. Şanlıurfa’da Polis olan oğlunu evlendirmek için cehiz setini Osmaniye’de memleketinde almak isteyen baba, mağazaları dolaşır.
Ayağında şalvar, başında kasket olduğu gören işyerindeki tezgahtarlar; “Bizde size göre cehiz yok amca!” diye karşılık verirler.
Osmaniye’de üç mağazada bu olayı yaşayan baba, eve gidince ayağındaki şalvarı yırtıp çöpe atar. Bir takım elbise giyip yeniden aynı mağazalara geldiğinde daha farklı karşılanır.
Ama bu kez de, Osmaniye’den cehiz setini almayıp gidin Şanlıurfa’dan alır, hem de taşıma parasından kurtulur.
Bu kentte öğrenmeme ve esnaflık anlayışı eksik olduğu sürece, insanlarımızın başka illere gitmesine kızmıyorum artık… Saygılarımla…