İnsanların görebilmeleri eyleminde iki türlü davranış biçimi dikkat çeker. Bunlardan birisi gördüklerini görmek istememe veya görmezden gelmedir.
İkincisi ise gördükleri halde inkar etme eylemidir. Aslında her ikisi de aynı kapıya çıkar, bir insan gördüklerini görmek istemiyorlarsa veya yok sayıyorlarsa bunun altında mutlaka bir ‘hinlik’ yatar.
Kamuoyunu ilgilendiren ve halkın gözleri önünde gerçekleşen olayları inkar edici şekilde ‘yok sayma’ eylemi daha da farklı bir anlayış biçimi olsa gerek.
Gazetecilerin gözleri kadar kulakları da açık olmalıdır. Haber kaynakları geniş, duyumlarının da etkili olması önem taşır.
Haber kaynakları geniş olan gazeteciler daha çok haberlere ulaşabilme olanaklarına sahiptir.
Gazeteci haberi yazar, yaşanan olayları kamuoyu ile paylaşır. Ancak, günümüzde göremeyen yani ‘kör’ gazetecilerin de ortaya çıkarak dolaştıklarına tanık olabilirsiniz.
Bir etkinlik düşünün, o etkinlikte yaşanan olayların halkın gözleri önünde gerçekleştirildiği halde, o etkinlikten sözetmemek ancak ‘art niyetli’ ya da ‘kör’ olanların yapacakları davranış biçimidir.
Fotoğrafları sadece fotoğraf makineleri veya cep telefonları çekmez, gazetecinin gözleri de birer fotoğraf makinesi olmalıdır. Elindeki fotoğraf makinesi ile görüntüleri kaydeden, gözleri ile de görebildiği halde yaşanan olayların bazılarının üzerine çizgi çeken muhabirinin neyi amaçladığı kamuoyunda tartışılır.
Diyelim ki, bir kamu Müdürü ile arasında bir olay yaşanmıştır, muhabir haberini yaparken o kamu kurumunun adını yazmaz (yazmayabilir de), ancak o kurumun adını yazması önem taşır. Kurumun adının sonuna da ‘Müdürü’yazarak, adını yazmak istememe eylemini yerine getirmiş olanlar olabilir.
Var olduğu halde bir kurum veya kuruluşu ‘yok sayma’ davranışı ise tepki ile karşılanabilir.
Osmaniye’mizde böylesi davranış içerisinde bulunan gazetecilerin sayesinde bu kentin gelişmesinde engel oluşturdukları akıllara geliyor. ‘Kıskançlık’ krizi içerisine girenlerin, bir etkinliğin gerçekleşmesi sırasında G(K) ör olduklarını gördüğümüzde, böylesi zatların da resmi kurumların ajans muhabirleri olduklarını gördüklerimizde bizler, onların gözlerinin nerelere baktıklarını değil, iplerinin ucunun kim veya kimlerin elinde olduğunu merak ediyoruz.
MHP Genel Başkanı Bahçeli Osmaniye’deki bir sohbeti sırasında TRT’nin mikrofonlarına tepki göstermişti. Basın olarak bu olayın yanlış bir davranış olduğu yönünde ortak fikirdeydik. Olayın bu şekildeki eyleme dönüşmesinde Bahçeli’nin de haklı yönü olabileceğini düşünmek gerekir veya gerekmezliği konusunun ucunu da açık bırakmak gerekiyordu.
Aradan geçen yıl veya yılların ardından Osmaniye’de kendini o görevin sürekli kalabileceğini sanarak mesleğimizin içerisinde bulunan bazı zatların davranış biçimleri kentimizin geleceği açısından kuşku oluşturuyor.
Yıllardır bu kentte bir çok kişi bazı yaygın basın veya ajansların muhabirliğini yapmış, günün birinde de bırakmış veya bıraktırılmışlardır. Hiç kimse çalıştığı mesleğinde ömrünün sonuna kadar kalıcı değildir.
‘Kör basın’ kafası ile çalışanlar, gelecekte bugünleri anımsamaları açısından ‘Gör basın’ diyerek, bu mesleği yaparken, Osmaniye’ye ‘ihanet’ içinde olmadan görevlerini yapmalarını öneririm. Saygılarımla…
İkincisi ise gördükleri halde inkar etme eylemidir. Aslında her ikisi de aynı kapıya çıkar, bir insan gördüklerini görmek istemiyorlarsa veya yok sayıyorlarsa bunun altında mutlaka bir ‘hinlik’ yatar.
Kamuoyunu ilgilendiren ve halkın gözleri önünde gerçekleşen olayları inkar edici şekilde ‘yok sayma’ eylemi daha da farklı bir anlayış biçimi olsa gerek.
Gazetecilerin gözleri kadar kulakları da açık olmalıdır. Haber kaynakları geniş, duyumlarının da etkili olması önem taşır.
Haber kaynakları geniş olan gazeteciler daha çok haberlere ulaşabilme olanaklarına sahiptir.
Gazeteci haberi yazar, yaşanan olayları kamuoyu ile paylaşır. Ancak, günümüzde göremeyen yani ‘kör’ gazetecilerin de ortaya çıkarak dolaştıklarına tanık olabilirsiniz.
Bir etkinlik düşünün, o etkinlikte yaşanan olayların halkın gözleri önünde gerçekleştirildiği halde, o etkinlikten sözetmemek ancak ‘art niyetli’ ya da ‘kör’ olanların yapacakları davranış biçimidir.
Fotoğrafları sadece fotoğraf makineleri veya cep telefonları çekmez, gazetecinin gözleri de birer fotoğraf makinesi olmalıdır. Elindeki fotoğraf makinesi ile görüntüleri kaydeden, gözleri ile de görebildiği halde yaşanan olayların bazılarının üzerine çizgi çeken muhabirinin neyi amaçladığı kamuoyunda tartışılır.
Diyelim ki, bir kamu Müdürü ile arasında bir olay yaşanmıştır, muhabir haberini yaparken o kamu kurumunun adını yazmaz (yazmayabilir de), ancak o kurumun adını yazması önem taşır. Kurumun adının sonuna da ‘Müdürü’yazarak, adını yazmak istememe eylemini yerine getirmiş olanlar olabilir.
Var olduğu halde bir kurum veya kuruluşu ‘yok sayma’ davranışı ise tepki ile karşılanabilir.
Osmaniye’mizde böylesi davranış içerisinde bulunan gazetecilerin sayesinde bu kentin gelişmesinde engel oluşturdukları akıllara geliyor. ‘Kıskançlık’ krizi içerisine girenlerin, bir etkinliğin gerçekleşmesi sırasında G(K) ör olduklarını gördüğümüzde, böylesi zatların da resmi kurumların ajans muhabirleri olduklarını gördüklerimizde bizler, onların gözlerinin nerelere baktıklarını değil, iplerinin ucunun kim veya kimlerin elinde olduğunu merak ediyoruz.
MHP Genel Başkanı Bahçeli Osmaniye’deki bir sohbeti sırasında TRT’nin mikrofonlarına tepki göstermişti. Basın olarak bu olayın yanlış bir davranış olduğu yönünde ortak fikirdeydik. Olayın bu şekildeki eyleme dönüşmesinde Bahçeli’nin de haklı yönü olabileceğini düşünmek gerekir veya gerekmezliği konusunun ucunu da açık bırakmak gerekiyordu.
Aradan geçen yıl veya yılların ardından Osmaniye’de kendini o görevin sürekli kalabileceğini sanarak mesleğimizin içerisinde bulunan bazı zatların davranış biçimleri kentimizin geleceği açısından kuşku oluşturuyor.
Yıllardır bu kentte bir çok kişi bazı yaygın basın veya ajansların muhabirliğini yapmış, günün birinde de bırakmış veya bıraktırılmışlardır. Hiç kimse çalıştığı mesleğinde ömrünün sonuna kadar kalıcı değildir.
‘Kör basın’ kafası ile çalışanlar, gelecekte bugünleri anımsamaları açısından ‘Gör basın’ diyerek, bu mesleği yaparken, Osmaniye’ye ‘ihanet’ içinde olmadan görevlerini yapmalarını öneririm. Saygılarımla…